Cihan ErdönmezBy Cihan Erdönmez|12 Minutes

Son yıllarda hep olduğu gibi, bu yaz da orman yangınları açısından üzücü geçti. Ben bu yazıyı yazmaya başladığımda Eylül’ün ortasını geçmiş olmamıza rağmen Antalya ve Muğla’da devam eden büyük orman yangınları haberlere yansımaktaydı. Aslında eylül ve hatta ekim ayları orman yangınları açısından son derece riskli. Bunu istatistiklerinden görebiliyoruz. 2015-2024 yılları arasında haziran aylarında toplam 2.813 yangın çıkarken bu rakam eylül ayları için 4.428 ve ekim ayları için ise 2.385. Konuya yanan orman alanı açısından yaklaştığımızda; aynı 10 yıllık dönemde haziran aylarında yanan toplam orman alanı 13.664 hektarken, eylül ayları toplamı 19.335 ve ekim ayları toplamı da 4.279 hektar.

Bu yalnızca günümüzde değil geçmişte de böyleydi. Aşağıdaki Türk Dili gazetesinin 4 Ekim 1935 tarihli sayısından alınan kupür geçmişe dair bir örnek olarak gösterilebilir. Balıkesir’de tarlada başlayan bir yangının ormana sıçrayarak büyümesi haberi bugün de sık sık örneklerini gördüğümüz yangın haberleriyle birebir örtüşmektedir.

Neden yanıyoruz?

Bu sorunun yanıtı çok kolay değil. Elimizde yalnızca Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından açıklanan istatistikler var. Aşağıda bu istatistiklerin son 10 yıldaki görünümünü bulabilirsiniz [i].

Ben, genel değerlendirme açısından yangın sayısı istatistiği yerine yanan alan miktarı istatistiğinin daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Nedenler açısından bu yarar daha da net. Örneğin yangın sayısı açısından yıldırım düşmesinin payı %10’un üzerindeyken yanan alan açısından %1’e yakın olduğunu görüyoruz. Yangın sorununun çözümü açısından sayıları baz alırsak yıldırım düşmesi öne çıkar. Fakat yanan alan miktarını baz alırsak yıldırım düşmesi geri planda kalır. Tersi örnek ise enerji tesislerinden çıkan yangınlar. Bu tür yangınların toplam yangın sayısı içindeki payının %4 civarında olduğunu görmemize karşın yanan orman alanı içindeki payı %22’ye yaklaşıyor. Sayı istatistiğine bakarak enerji tesislerini arka plana itebilecekken yanan alan istatistiğine bakarak enerji tesislerini en öndeki neden olarak tanımlayabiliyoruz.

Nedenler açısından zor olan esas kısım ise nedeni saptanamayan ve diğer olarak kategorize edilen yangınlar. İstatistikte diğer başlığının oranının bu kadar yüksek olması istenmez. Oysa yanan her 100 metrekare orman alanının 36,57 metrekaresi diğer başlığındaki yangınlara dayanıyor. O halde diğer dediğimiz nedenler nelerdir? Ve oran neden bu kadar yüksek? Buna bir de nedeni saptanamayan yangınları eklediğimizde oran %70’i geçiyor. Yani, daha açık bir ifadeyle biz aslında yanan her 100 metrekare ormanın 70 metrekaresinin hangi nedenle yandığını tam olarak bilmiyoruz. Nedenini bilmediğiniz sorunu çözemezsiniz. O nedenle, bir an önce yangın kriminolojisi alanında daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiği net. Bu konuda hem üniversitelere hem de uygulayıcı kuruluşlara sorumluluk düşüyor.

Daha mı çok yanıyoruz?

Maalesef evet. Hemen her ölçüt orman yangınları konusunda durumun kötüye gittiğini gösteriyor. Yangın sayısı artıyor. 2024 yılı 3.797 yangınla kayıtlı dönemdeki (1937 ve sonrası) en çok orman yangını çıkan yıl oldu. Yanan alan miktarı da artıyor. Bunlardan daha kötü olanı, yangın başına yanan orman alanı da artıyor. Aşağıdaki grafiğe bakalım [i]:

Görüldüğü üzere 2010’lu yılların ortalarına kadar yangın başına yanan alan miktarında azalma var. Bu aslında doğal. Çünkü hem bilim ve teknoloji ilerliyor hem de yangınlar konusunda bildiklerimiz artıyor. O nedenle, bazı nedenlerle yangın sayısı artsa bile yangın başına yanan alan miktarında azalmanın devam etmesi gerekir. Oysa 2010’lu yılların ortalarından sonra bu açıdan da tablonun değiştiğini görüyoruz. Bu değişimin tek bir nedeni var: Yangın söndürme organizasyonunda yaşanan sorunlar.

İklim değişikliği ve orman yangınları

İklim değişikliğiyle orman yangınları arasındaki ilişkiyi, iklim değişikliğinin orman yangınlarını artırdığını ortaya koyan pek çok bilimsel çalışma var. Artan sıcaklıklar, uzayan kurak dönemler ve şiddetli rüzgârlar orman yangınları için uygun koşulları hazırlıyor. Ancak, Türkiye’de yanan her 100 metrekare ormanın 99 metrekaresinin insan kaynaklı yangınlarda yandığını unutmamak gerek. İklim değişikliği, koşulları yangına uygun hâle getirse de yangını çıkaran insan. İklim değişikliği kendiliğinden yangın nedeni değil. Yani iklim değişikliği yangınların daha kolay çıkmasına ve daha zor söndürülmesine neden oluyor, fakat kendiliğinden yangın çıkarmıyor.

Son yıllarda orman yangınları konusunda adı pek geçmeyen illerde de büyük yangınların görülmeye başlanmış olması doğrudan iklim değişikliğiyle ilişkilendirilebilir. Aşağıdaki grafikte, son 10 yılda yangın sayısındaki artışın toplamına göre illerin sıralaması gösteriliyor [i]. Grafikten de görülebileceği üzere, orman yangınları Akdeniz ve Ege bölgelerine ait bir sorun olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayılıyor.

Önleme mi söndürme mi?

Her ikisi de. Ancak bizde maalesef hep söndürme konuşuluyor. Söndürme konusu da uçak ve helikopter ekseninin etrafında dolanıp duruyor. Yangın nedenleri arasında insan faktörünün ezici bir oranla öne çıkması ne kadar can sıkıcı olsa da kendi içinde olumlu bir anlam da taşıyor. İnsan kaynaklı yangın önlenebilir yangın demektir. Önlemek için önce nedenleri sağlıklı bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. İnsan ama hangi insan, hangi insan faaliyeti. Neden yanıyoruz başlığında bu nedeni saptamak konusunda başarısız olduğumuzu belirtmiştim. Bir yandan bu konuda kendimizi geliştirmemiz diğer yandan da bildiğimiz en büyük neden olan enerji tesisleri konusunda çok daha ciddi önlemler almamız gerekiyor.

Söndürme çalışmalarının uçak ve helikopter bağlamında kalması büyük hata. Orman yangını yerde başlar ve yerde söndürülür. Uçak ve helikopterler yangının ilk aşamalarında hızlı müdahale açısından büyük önem taşır. Fakat büyümüş, enerjisi yükselmiş yangınlarda söndürmenin başarısı daha çok yer ekiplerine bağlıdır. Biz ne yazık ki, yer ekiplerini görmezden geliyor ya da ancak bu sene Eskişehir’de olduğu gibi elim olaylar yaşandığında hatırlıyoruz. Yer ekiplerinin sorunları saymakla bitmeyecek kadar çok. Öncelikle personel sayısı olması gerekenden çok çok az. Çalışma koşulları çok zor. Saatlerce yemeden içmeden, günlerce dinlenmeden çalışmak zorunda kalıyorlar. Giyim-kuşam yetersizliklerinden teknik donanım sorunlarına, eğitim açığından organizasyona başka pek çok sorun yer ekiplerinin sorunlarını içinden çıkılması zor bir sarmala dönüştürüyor. O nedenle, söndürme çalışmalarının başarısının artırılması için yer ekiplerinin sorunlarının çözülmesi konusunda çok daha güçlü adımların atılması şart.

Doğru mu yanlış mı?

Orman yangınları konusunda, hemen her konuda olduğu gibi doğru sanılan yanlışların sayısı epey fazla. Bunlar kamuoyunda o kadar yerleşik hâle geldi ki, açıkçası bu tür yazılarla düzeltmek neredeyse olanaksız durumda. Biz yine de birkaç tanesini burada açıklayalım:

1. Ormanlar teröristler ya da kötü niyetli insanlar tarafından kasıtlı olarak yakılıyor.
OGM tarafından açıklanan istatistikler durumun böyle olmadığını gösteriyor. Kasıtlı olarak çıkarılan yangın elbette var. Fakat bu yangınlar toplam içerisinde önemsiz sayılabilecek bir yer tutuyor. Grafik 1’de görüldüğü üzere yanan orman alanlarının %0,73’ü kundaklama, %0,09’u terör ve %0,01’i açma nedenli yangınlar sonucunda yanıyor ve hepsi birden %1’i bulmuyor.

2. Yanan orman alanlarına turizm tesisi ya da maden işletmesi açılıyor, yanan ormanlar imara açılıyor.
Orman alanlarında pek çok turizm tesisi yapılıyor, maden işletmesi açılıyor. Orman alanları bir şekilde imara da açılıyor. Ancak bunların hiçbiri yanan orman alanlarında yapılmıyor. Çünkü her birini yanmamış, sağlıklı orman alanlarında yapmak olanaklı. Turizmi Teşvik Yasası’nın 8’inci maddesi ormanlarda turizm tesisi yapılmasına olanak veriyor. Orman Yasası’nın 16’ncı maddesi orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin veriyor. Aynı yasanın 2/B ve Ek 16’ncı maddeleri de orman alanlarının imara açılmasına yol açıyor. Fakat yangın geçiren orman alanları Anayasa’nın 169’uncu maddesi gereğince yeniden ormanlaştırılmak zorunda ve bugüne kadar bu hükmün gereği yapıldı.

3. Ormanlar her yere çam (kızılçam) dikildiği için yanıyor.
Çamlar meşelerle birlikte Türkiye’deki en yaygın iki ağaç cinsidir. Yangına maruz kalan ormanlardaki çamlar insanın tercihi değil doğanın seçimidir. Anadolu coğrafyasında onlarca milyon yıldır çam ağaçları bulunmaktadır. Ege ve Akdeniz bölgelerinin deniz seviyesine yakın kısımları doğal olarak kızılçam ormanlarıyla kaplıdır. Bu nedenle, İngilizce literatürde kızılçama yaygın olarak Turkish pine (Türk çamı) denilmektedir. Ormanların yanmasının nedeni ağaçlar ya da diğer bitkiler değil, insandır.

4. Yanan orman alanları derhal ağaçlandırılmalıdır.
Hayır. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgesindeki kızılçam ormanları yangın sonrasında kendini yenileme yeteneğine sahiptir. O nedenle, yangınların ardından doğanın kendini onarmasına fırsat tanınmalı, gerekiyorsa doğanın yetersiz kaldığı noktalarda mühendislik uygulamaları gerçekleştirilmelidir. Yanan orman alanlarında hemen ağaçlandırma yapmak bilimsel olarak doğru bir uygulama değildir.

Peki, çözüm ne?

Çözüm pek çok elementten oluşan bir bütün. Madde madde özetlemek gerekirse;

  • İklim değişikliğiyle mücadelede gerçekçi ve sonuç alıcı adımların beklemeksizin atılması.
  • Yangın nedenlerinin çok daha iyi analiz edilmesini sağlayacak yangın kriminolojisi çalışmalarının başlaması.
  • Nedenleri ortadan kaldırmayı amaçlayan önleyici tedbirlerin artırılması.
  • Yangın söndürme organizasyonundaki sorunların hızlıca giderilmesi. Bu başlıkta hava araçlarına olduğu kadar yer ekiplerine de önem verilmesi ve söndürme organizasyonunda görev alan çalışanların sorunlarına öncelik verilmesi.
  • Yangınlar konusunda oluşan mis/dez/malinformasyon sorunlarının giderilmesi için etkili halkla ilişkiler çalışmalarının yapılması.
  • Yangın riski yüksek alanlarda doğaya ve biyolojik çeşitliliğe zarar vermemek kaydıyla yanıcı madde miktarını azaltacak ve yanığının yayılmasını zorlaştıracak mühendislik uygulamalarının (bakım çalışmaları, kontrollü yakma, tür seçimi vb.) yapılması.

Ne yazık ki, orman yangınlarının boyut değiştirdiği 2010’lu yıllardan bu yana yukarıdaki adımların hemen hiçbiri atılmadı. Böyle giderse, her yılın bir öncekinden daha kötü olacağı net. O nedenle, zaman kaybetmeden kolları sıvamak gerekiyor. Türkiye’nin bugünkü koşullarında bu ne derece mümkün? Ben pek umutlu değilim.


[i] OGM tarafından yayımlanan Yıllık Ormancılık İstatistikleri kullanılarak tarafımdan oluşturulmuştur. Bu istatistiklere https://www.ogm.gov.tr/tr/e-kutuphane/resmi-istatistikler adresinden erişilebilir.

Cihan Erdönmez, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümünde tamamladığı lisans öğreniminin ardından aynı üniversitenin Fen Bilimleri Enstitüsü Orman Ekonomisi Programında lisansüstü çalışmalarını tamamladı. 1996 yılında European Forest Institute (Avrupa Orman Enstitüsü) tarafından düzenlenen Forest Policy Analysis (Ormancılık Politikası Analizi) sertifika programını tamamladı. beIN İZ TV’de yayımlanmakta olan ve 20 bölümden oluşan Orman Yolu adlı belgesel dizisini çeken Cihan Erdönmez, Yeşil Gazete’de köşe yazıları yazıyor ve çocuklarla çıktığı doğa gezilerinden esinlenerek kaleme aldığı Orman Kâşifleri adlı kitabı bulunuyor. 2014 yılında doçent unvanını alan Erdönmez, halen İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü Ormancılık Politikası ve Yönetimi Anabilim Dalında görevini sürdürmektedir.