Toplumların kültür yapısının belirleyicisi olan hareketlilik, arkasında takip edilebilir izleriyle insan coğrafyasının yerel, bölgesel ve hatta küresel bağlarını keşfetmeye; mekânsal yönelimlerin gerekçelerini anlamlandırmaya yardımcı olur. Sosyoekonomik yapısal değişimin birçok mekânsal farklılığını ve sürecini belirginleştirirken, sosyal eşitsizliklerin nedenlerini ve sonuçlarını, hareketliliğin sunduğu perspektifle okuyabilir, gidişata dair çok da şaşırtıcı olmayacak öngörülerde bulunabiliriz.
Hareket, bedensel deneyimlerimizin bir anlamda karşılığı olarak, kavramsal düşüncelerimizin de dayanağı olduğu için bedensel hareket kavramlarını kullanmadan dünyayı ve yaşam mirasını anlamlandırmamızın pek de mümkün olmayacağından yola çıkarak Tasarım rehberleri ekibi olarak bizler de özneler olarak deneyimlediğimiz hareketliliğin çeşitliliğiyle dördüncü sayımızı karşıladık. Mekânı paranteze alarak kentte ve kırda, Dünya’ya ve insana içkin mobilitenin ipuçlarını yakalamaya; yine farklı perspektiflerden geçmişi, bugünü ve geleceği değerlendirmeye çalıştık.
Farklılaşan arka planlar ve birikimler, mobiliteye yaklaşımları da çeşitlendirdiği için bu sayıda; kentsel, akıllı, mikro, sosyal, zorunlu ve sanal olmak üzere 6 tema konusu üzerinden Spektrum’un içeriği oluştu.
Kentsel/kırsal alana ait tüm dinamikler içinden gelişen kent içi hareketlilik teması kapsamında; ilk olarak kentlerin sosyo-mekânsal organizasyonunun ana mekanizmalarından biri olarak kabul edilen “kent-içi hareketlilik” olgusu 5N1K metodu kullanılarak etraflıca açıklandı. Kentsel hareketliliğin, literatürde insan haklarıyla ilişkilendirilerek bir sosyal politika alanı olarak değerlendirilmeye başlanması doğrultusunda ele alınan bir yazıda, kentsel alanda hareket edememenin ya da edebilmenin kentsel hizmetlere erişime dair daha kapsamlı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini temele alan bir anlayışla geliştirilecek sosyal hizmetlerle mümkün olabileceği tartışıldı. Bir başkasında, kentsel hareketlilik iklim değişikliği çerçevesinde ele alındı. İklim değişikliğini etkileyen ana faktör olarak sera gazları değerlendirilse de en temel etken insan davranışları olduğu için hareketlilik ve iklimin birlikte düşünülmesi gerekliliği vurgulandı. Sonuncusunda ise, büyük ölçekli altyapı yatırımlarına dayalı raylı sistemlerden küçük üreticiliğe dayalı ulaşım aktörlerine kadar katmanlı ve geniş bir çerçevede örgütlenen kent içi ulaşımda entegrasyon imkânları, yerel yönetimin rolü ve göz ardı edilen ulaşım emeği ele alındı.
“Akıllı şehir” tartışmaları içerisinde değerlendirilebilecek ve ulaşım başta olmak üzere kentlerde trafik, yoğunluk, kirlilik, zaman kaybı gibi sorunlar karşısında üretilen yenilikçi çözümlerin geliştirdiği akıllı hareketlilik teması kapsamında; pandeminin kentsel hareketliliğe olan olumsuz etkilerinden ziyade sebep olduğu tercih değişikliklerinin akıllı şehir uygulamaları için sunduğu önemli fırsatlara yaya ulaşımı, bisikletli ulaşım ve elektrikli scooter başlıklarında değinildi. Akıllı şehir uygulamalarının, sürdürülebilir şehirlerin tasarlanmasında çok önemli bir role sahip olduğu vurgusuyla kaleme alınan bir başka yazıda, şehirlerde faydalanılabilecek alanlar gittikçe artıyorken bu uygulamalardan araç park sistemlerine detaylıca yer verildi. WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler tarafından hazırlanan üçüncüsünde ise, Kavşak Ağı projesi, sürdürülebilir ulaşımda yönetişim bağlamında örneklendirildi.
Şehirlerimiz, sağlığımız ve geleceğimiz için mevcut yol altyapısının en verimli şekilde kullanılmasını sağlayan yeni nesil teknolojik araçların yaygınlaştırdığı alternatif mikro hareketlilik teması kapsamında; ilk olarak mikromobilitenin, özellikle pandemi sürecinde otomobil odaklı değişen ulaşım alışkanlıklarına alternatif bir çözüm olarak nasıl değerlendirilebileceği tartışıldı. Sürdürülebilir küresel mobilite bağlamında bisiklet, iklim dostu bir çözüm olarak ele alındı. Takip eden bir başka yazıda yine bisiklet konu edildi ancak bu sefer farklı bir namla: “Şeytan arabası” olarak da anılmış olan bisikletin geçmişte ve günümüzde kentte ve kırda hareketli yaşama dahiliyeti karşılaştırmalı ülke örnekleri üzerinden değerlendirildi. Sonuncusunda ise mikro hareketliliğin bir başka boyutu olarak yürüme deneyimi, kentsel mekânda ve toplumsal cinsiyet perspektifinde özgün bir araştırmanın çıktılarıyla masaya yatırıldı.
Toplum, kültür, eğitim, toplumsal cinsiyet, beden gibi farklı alanlara özgü sosyal hareketlilik teması kapsamında; özellikle sosyolojinin en temel araştırma alanlarından biri olarak toplumsal tabakalanma, mekânsal hareketlilik ilişkiselliğinde tartışıldı. Bir başka yazıda, hareketlilik kalıplarının basmakalıplığından çıkarılarak hareket etme konusunda yeterince özgür olmayanlar konu edildi ve “Kim hareket ediyor?” sorusuna yanıt arandı. Bir diğerinde bu sefer kadın hareketliliğinin 6N1K’sı, İzmir’in Karabağlar İlçesi’ne bağlı gecekondu bölgesi Limontepe’de yaşayan on kadın üzerinden tartışıldı. Buradaki artı bir N, ne yapmalı sorusundan türetildiği için yazıda öneri ve çıkarımlara da yer verildi. Toplumsal cinsiyet perspektifiyle devam eden bir başkasında, mekân ve erkeklik, hareketliliğin erkekler cephesindeki avantajları itibarıyla konu edildi. Sonuncusunda ise pandemide katmerlenen ev içi emek sömürüsü başlığa taşındı ve bu defa mekân ve kadın ilişkisinde hareketlilik kısıtlamasının kadınlara yüklediği yeni roller görünür kılındı.
İsteğe bağlı olmaksızın afet, savaş, kriz gibi çeşitli nedenlerle zorunlu yer değiştirmeyle sonuçlanan kentler/ülkeler içi/arası sosyo-mekânsal zorunlu hareketlilik teması kapsamında; ilk olarak hareketin göçmencesi aktarıldı. Ankara’nın yoksul üç mahallesine yerleşen Suriyelilerin uluslararası, kentler arası ve kent içi olmak üzere hareketlilikleri üç boyutta irdelendi. Takip eden ikinci yazıda da yine Suriyeli göçmenler konu edildi ama bu sefer Hatay örneğinde mekânsal hareketliliklerinin izi sürüldü. Bir diğer yazıda, göç ve toplumsal hafıza çalışmalarından süzülen bir ele alışla Fener, Balat ve Ayvansaray’da mekânı kullanan insanlar ve mekânın kullanılma biçimi hareketlilik bağlamında değerlendirildi, insan akışlarının hatıralardaki yeri sorgulandı. Son yazıda ise bu defa küresel iklim değişikliğinin etkileri göçle ilişkilendirilerek iklim göçmenlerinin hareketliliklerine değinildi.
Özellikle son aylarda daha çok deneyimlediğimiz biçimde fiziki olana ihtiyaç duymayan sanal hareketlilik teması kapsamında; pandeminin kazandırdığı yeni bir alışkanlık olarak çevrimiçi deneyimler sanal mekânlarda irdelendi, sınır tanımayan sanal hareketliliklerimiz konu edildi. Yine pandemiden hareketle kaleme alınan bir diğerinde, ağ toplumunun geleceğine ışık tutuldu, siberuzamda kamusal alan tartışıldı. Sanal hareketliliğin bir öznesi olarak pandeminin “akışkan dünya” kavramsallaştırması içerisinden değerlendirildiği bir yazımız da vardı. Şimdi her yere bir tık uzakta olduğumuz kabulü zaman-mekân-hareket ekseninde ele alındı ve fiziksel mekâna ihtiyaç duymadığımız bir defa daha ortaya konmuş oldu. Son olarak ise bir sivil toplum kurumu olan Kırkayak Kültür’ün kültür-sanatı sanala taşıyan ve yereli ulusalda yeniden üreten deneyimleri aktarıldı.
Tüm bu tartışmalar odağında gördük ki, dün olduğu gibi yarın da insanları veya nesneleri bir yerden diğerine iten veya çeken sosyal, ekonomik ve kültürel dinamiklerin veya zorlamaların içinde var olacağız veya tıpkı bugün gibi tamamen hareketsiz kalacağımız ya da öyle olduğumuzu zannedeceğimiz zamanları yaşayacağız. Katkılarıyla bu değerlendirmeyi mümkün kılan yazarlarımıza teşekkür ediyoruz. Yeni sayının yayım hazırlığı için harekete geçtiğimiz bu dönemde çok yakında buluşmak dileğiyle…