Bu yıl her an gündemin ilk maddesi pandemi oldu. Hiç beklenmedik şekilde ölümlerin olması günlük yaşamı tamamen değiştirdi. Ülkelerin ekonomileri çöktü, sosyal politikalar değişti. Bu kadar çok sayıda insanın etkilenmesi öngörülmemişti. Pandemi, büyük ülkelerin büyük şehirlerini vurdu. Büyük şehirlerde yaşayan sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı gruplar en çok etkilenen kesimler oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde polis şiddetiyle öldürülen siyah bir sivilin öldürülmesi üzerine başlayan ırkçılık karşıtı protestoları COVID-19 pandemisi zemininde ortaya çıktı. Bu açıdan 2020 yılının başından bu yana, yoksul kesimlerin yaşamakta olduğu orantısız dezavantajlı durumun dışavurumu oldu. Tüm ülkelerde, yoksullar, evsizler, göçmenler salgından en çok etkilenen kesimler oldular. Bu noktada, yüksek ölüm oranlarının nedenleri çok iyi araştırılmalıdır. Çünkü yüksek ölüm oranlarında, sağlık sisteminin zayıflığı, laboratuvar kapasitesinin düşüklüğü, toplumun genel sağlık parametrelerinin iyi olmaması, alınan önlemlerin yetersizliğinin yanı sıra kentsel yapılanmanın çarpıklığı da etkili oldu.

Ülkelerin ve şehirlerin nüfus yoğunlukları önemliydi. Hatta aynı şehir içinde nüfusun daha yoğun olduğu semtlerde hastalığa yakalanma olasılığı daha yüksekti. Çünkü hastalığın başkalarına geçmesi esas olarak insandan insana damlacıkların bulaşması sonucu oluyordu. Büyük şehirlerde, emekçilerin yoğun oldukları mahallelerde, gençlerin veya çalışan nüfusun ister istemez bir araya gelmesi, marketlere gitmeleri, sosyalleşmek için buluşmaları ve nihayet çalışmak zorunda olmaları bulaşma riskini artırdı ve enfeksiyonun yaygınlaşmasına neden oldu. Kentlerin sosyal sınıfsal yapısı önemli oldu. Pandemi, yoksul kesimleri daha çok vurdu ama varlıklı kesimlerin kaygıları her zaman daha yüksekti.

Pandemi bu çağda gördüğümüz en büyük bilim politikası yenilgisiydi. 1980’den bu yana sıkça yapılan uyarılar dikkate alınmamıştı. Geçmiş 20 yılı bir yana bırakalım, 2020’nin başında bile, politikacılar bilim insanlarının söylediklerini dinlemediler. Sağlık sistemleri hazırlıksızdı, ilaçlar hızlıca hazırlanamadı, tanı testleri geliştirilemedi, aşı zaten yoktu. Demek ki, bugüne kadar çok fazla zaman kaybedildi.

Pandemi, yoğun insan nüfusunun yaşadığı kentlerin tasarımının sağlık açısından ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Taşrada yaşayanlar pandemiden daha az etkilendi. Demek ki, bu durumda içinde yaşadığımız büyük kentlere daha çok özen göstermeli ve daha çok yaşanır kılmalıydık.

Kentlerimizde yaşlı bakımevlerinin olması önemliydi ama aynı zamanda sosyal açıdan desteklenmeleri ve modernize edilmeleri gerekiyordu. Bu süreçte İtalya gibi olmaktan çok korktuk.

Sosyal mesafenin sağlanması için kent yerleşimlerinin rahat ve sakin olması, nüfus yoğunluğunun dağıtılması önemliydi. Çalışanlara rahat ve uygun sosyal mekânlar yaratılmalıydı. Toplu taşımın dengeli ve etkin olmasının ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Kentlilerin çalıştıkları yerlere, merkezlere rahatça ulaşmalarının çok önemli olduğunu ve bu alanda yatırımlar yapılması gerektiğini de öğrenmiş olmalıyız.

Pandemi için olabildiğince yoğun yapılacak çalışmalar gelecek için başlangıç olacaktır. O yüzden, geç kaldık demeden yoğun çalışmak çok önemlidir. Çalışmalar, enfeksiyonun tanısı, tedavisi, aşı çalışmaları ve enfeksiyon dinamikleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bugün COVID-19 için yapılacak çalışmalar, ileride başka hastalıklar için de kullanılabilir. Kendi ürettiğimiz bilgileri kullanabilmeliyiz. Batılı bilim insanlarının ürettiklerini takip eden uygulamacılar olmak yerine, bilgi üreten ve ürettiği bilgiyi kullanabilen bilim insanları olmayı hedeflemeliyiz.

Pandemi felaketi, kentlere yeniden bakmamız için bir fırsat olarak görülmelidir. Kent planları, toplu taşım koşulları yeniden değerlendirilmelidir. Kent planlaması depremlerle gündeme gelmektedir ama pandemi nedeniyle de gündeme gelmelerini sağlamak gerekir. Özellikle büyük şehirlerimizde kent planlaması depremlerle birlikte pandemiyle de anılmalı ve oluşturulacak çalışma gruplarının raporlarına göre önlemler gözden geçirilmelidir. Bu dönemde Belediyelerimizin akılcı ve bilimden yana önlemler almaları ve bilimin sesine kulak vermeleri beklenmektedir.


Prof. Dr. Önder Ergönül, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı, Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi (KUISCID) Direktörü, Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (ESCMID) Yönetim Kurulu üyesi (2018-), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) yönetim kurulu üyesi (2011-) ve Bilim Akademisi üyesidir (2013-).