Güzin KonukBy Güzin Konuk|3 Minutes

Avrupa Birliği, farklı ülkelerde bölgesel ve ulusal düzeyde tarım ve gıda güvenliği konularına yoğun miktarda fonlarını kaydırırken sürdürülebilir verimliliğin artırılmasında fayda-maliyet ilişkisini kuvvetli kılacak konsorsiyumların kurulumunu öncelemeye başladı. Söz konusu olan sağlıklı gıdaya erişim olunca da konunun farklı boyutları ve mekânsal ölçekleri tanımlanacak konsorsiyumlarda, çok disiplinli bir yapının oluşması önemli hale geliyor.

Gıdada birincil üretim, işleme, paketleme, dağıtım, tüketici davranışı ve tutumunun analiz edilmesi, kaynakların verimli kullanımı, atık ve kayıplara ilişkin çevresel etki üzerinden katma değer oluşturmaya çalışan yeni proje yaklaşımlarında sadece kırsal değil kentsel yapı içinde tarımsal üretimde önemli bir rol üstlenmektedir.

Bugün sürdürülebilir tarımsal gıda sistemleri, toplumsal taleplerin etkisi ve iklim değişikliğine uyum, tüketici özelinde değişen diyetler, demografik değişim etkisi altında hızlanan önemli zorluklarla ve yapısal değişikliklerle karşı karşıyadır. Tüm bu beklentiler karşısında kırsal alanlar hazırlıksız yakalanmış, daha da önemlisi kentsel büyüme karşısında topraklarını kaybetmişlerdir. Diğer taraftan uzaktan algılamaya dayalı veri yönetimi, robotik teknolojiler bu süreci biraz daha kontrol edilebilir hale getirmeye çalışsa da küresel ölçekte sınırlı bir alanda kullanılmaktadır.

Gelinen noktada barındırdığı nüfus açısından en büyük ihtiyaç sahibi olan kentlerin gıda üretiminde nasıl kendine yeterli hale getirilebileceği ise tüm stratejik mekânsal planlama yaklaşımlarının temel konusu haline gelmiş durumda. Kentin büyümesini kontrol altına almak ve kırsal alanını korumak için plan geliştiren kentlerin planlama kararları arasında yer alan “yeşil kemer” ekolojik anlamda önemli bir tampon alan oluştursa da en önemli potansiyeli gıda üretimine yöneliktir.

Kentin içine daha fazla entegre edilmeye çalışılan bu üretim alanları nüfusun beslenmesinde tam anlamıyla bir yeterliliğe bugün için ulaşmamış sayılsa da gıda tedarikinde önemli bir destek oluşturmaktadır. İşin sadece ihtiyaca cevap verme boyutunun ötesinde gelecek nesillerin farkındalığını artırmaya yönelik önemli bir rolü vardır. Kentsel tarımı ülke kimliğine dönüştüren Küba, okul eğitiminin önemli bir parçası haline getirdiği tarımsal üretimi kent içinde oluşturduğu bahçeliklerde gerçekleştirirken tüm kentli paydaşları üretim sürecinin içine dahil ediyor. Kopenhag’dan sonra Paris, balı ile marka değer yaratmaya çalışıyor.

Artık kentlerimizin kendine yeterliliğini tartışırken gıdayı özellikle gözetmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Mahalle ölçeğinden kent ölçeğine kadar üreticiden tüketiciye tanımlanacak ağlar, mekânsal programlar ve organizasyonlar farklı ölçeklerde ki plan kararlarımızın dışında kalamaz. Kenti kır ile bütünleştiren, ekolojik döngünün keşfine ve katkısına fırsat verirken yeni mesleklerin oluşmasına da zemin hazırlayan yeşil bir dönüşüme ihtiyacımız var. Yapılı çevre yüzünden verilen tahribatı ekolojik restorasyon bağlamında geri döndürmeye çalıştığımız kentsel mekânları, söz konusu yeşil dönüşümün tek karşılığı olarak değerlendirmek yeterli değil. Bu mekânları ve daha fazlasını ekolojik sistem ile bütünleştirebileceğimiz yaklaşım ve politikalara ihtiyacımız her zamankinden çok daha fazla; ve eğer eyleme geçilmezse yarından çok daha az olmuş olacak.