Başak İncekaraBy Başak İncekara|9 Minutes

“Zaman türlü türlü insanla, türlü türlü hızlarda dolaşır.”
William Shakespeare

Braudel, coğrafyayı “toplumun mekânsal incelenmesi veya toplumun mekân aracılığıyla incelenmesi” olarak tanımlar. Mekân kavramının ne olduğu ve hangi ilişkiler içerisinde ele alınması gerektiği ise çoğu zaman coğrafya disiplini içerisinde dönüştürücü tartışmalara yön vermiştir.

Mekânın ilişkisel, sosyal boyutunun ön plana çıkması, hümanist coğrafya yaklaşımı ile Yi-Fu Tuan’nın üzerinde durduğu yer ve mekân kavram çifti üzerinden önemli bir tartışma alanı yaratmıştır. Temel felsefesi Klasik Yunan’da Platon ve Aristoteles’e kadar dayanan yer, konum, mahal ve yer duygusunun (sence of place) birleşiminde anlamlı bir konum olarak açıklanabilmektedir. Burada konum, koordinat sistemi gibi ölçülebilir uzaydaki nesnel bir noktayı ifade etmekte ve yerin nerede olduğuna cevap vermektedir. Mahal kavramı ise sosyal ilişkilerin gerçekleştiği maddi ortamı yani sokaklar, yollar, binalar gibi öğeleri ile yerin görünüşünü içermektedir. Bu iç bileşenden en karmaşığı ayrı bir kavram olarak da üzerinde durulacak olan yer duygusudur (sence of place). Yer duygusu, belirli tarihlerden veya çevresel ortamlardan ortaya çıkan ve yine belirli yerlerin ve bölgelerin ayırt edici veya benzersiz karakterini tanımlamak için kullanılmakta, kolektif ya da bireysel olarak üretilen bir anlama karşılık gelebilmektedir. Bu anlam paylaşılabileceği gibi bireylerin geçmişlerine bağlı öznel olarak da gelişebilmektedir. Yer duygusunun 60’lı yıllarda nesnel, ölçülebilir, soyut, geometrik alan odaklı coğrafya yaklaşımlarına karşı psikolojik, sosyal ve kültürel anlamların, günlük yaşamın, öznel insan algılarına ve deneyimlere vurgusu ile bir eleştiri olarak değerlendirilmektedir.

Bu anlamda bir diğer açılım ise yerin anlamlandırılmasında kullanıcıların sosyo-psikolojik durumlarını öncelemek davranışsal coğrafya (behavioral geography) kavramı ile detaylandırılarak sağlanmıştır. Davranışsal coğrafya, istatistiksel, geometrik ve mekânsal modellerin tek başına mekânı anlamakta yeterli olmayacağı düşüncesi ile insanlar ve çevreler arasındaki ilişkiye odaklanmış, insanları süreçte bir aktör olarak tanımlamıştır. Algılama, hafıza, sosyal ilişkiler, sahip çıkma gibi insan davranışları, mekân örüntülerini anlamak amacı ile incelenirken, yeni yöntemler geliştirilmeye de devam edilmiştir.

Mekân fiziksel özelliklerinin yanı sıra gündelik aktiviteler ve yaşanmış deneyimler dahil, çok sayıda fiziksel ve fiziksel olmayan katmanı kapsayan bir sistem olarak heterojenliğin biricikliği ile kullanılan, deneyimlenen, hatırlanarak günlük hayatta sürekli yeniden üretilen hayaller, anılar, ideolojiler içermektedir. Bu kapsamda mekân ve sahip olduğu anlamlar sürekli olarak, zamanla farklılaşarak dönüşmekte ve durmadan yenilenmektedir. Edward Soja bu durumu, “mekân hem gerçek hem de hayaldir, görecelidir, karmaşıktır” şeklinde belirtmektedir (Soja, 1989).

Yerin anlamında form, anlam ve pratik iç içe geçmektedir. Bu anlam yer ile mekân arasındaki ayrıştırıcı özelliktir. Anlam ister bireysel ister kolektif olarak geliştirilmiş olsun herkes için sabitlenemez ve her zaman üretilen karşıt anlamlara açıktır. Bu noktada mekân ve insan arasındaki bağı ortaya koyan yer, yani anlamdır. Yer kavramı ile birlikte coğrafyacı Relph’in (1976) “Place and Placelessness” tartışmasında mekânların kitle üretimi, mobilite ya da mekân değerlerinin kopya edilmesi ve mekânların yersizleşmesinden bahsettiği görülmektedir. Relph, özgün olmayan söz konusu yerlerle bağ kurmanın imkânsızlığını vurgulamıştır.

Coğrafyanın, mekâna yönelik tüm yenilikçi yaklaşımları ile sosyal bilimler üzerinden yeniden gelişimi farklı veri toplama ve görselleştirme yöntemlerine olan ihtiyacı da beraberinde getirmiş ve farklı ifade biçimlerine olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Zihinsel ve sosyal haritalama ve modelleme, kesitler ve tarihsel zaman çizelgeleri, sıralama ve puanlama tercihleri, gözlem, odak grupları ve rol dağılımını tanımlayan modeller bunlara örnek olarak verilebilir. Zamansal özelliklere sahip mekânsal verinin eş zamanlı görselleştirilmesine yönelik bir metot olarak Hägerstrand 1970 yılında geliştirdiği zaman-mekân modeli belki de bunlar içinde en dikkat çekici olanıdır. İnsan hareketlerini zaman-mekân ilişkisi üzerinden görselleştirmeye yarayan yöntem, gündelik hayat pratiklerine yönelik mekânların kullanımlarını zamanla beraber 3. boyutta görünür kılmış ve yere ilişkin farklılaşan okumalarımız gibi anlatımlarımızın da değişmesini sağlamıştır.

Korona Coğrafyası

Günümüzde yaşanan COVID-19 salgın süreci ise zaman-mekân ikileminde insan hareketlerinde önemli bir kırılma yaratmış, “evde kal çağrısı” ve uzaktan eğitim sistemlerine geçilmesi gibi uygulamalar ise mekânların sınırlarını ve kullanım alışkanlıklarını değiştirmiş ve yeni coğrafya okuması ile bizi karşı karşıya bırakmıştır.

Hägerstrand’ın zaman-mekân kübü ve potansiyel kesişim alanları somut gerçekliğinden uzaklaşarak dijital ortamda kendine farklı bir sanal zemin yaratır. Geldiğimiz noktada ise sanal mekânın soyutluğundan ve Hägerstrand’ın zaman-mekân kübü modelindeki 3. boyutun yok olmasından bahsetmek mümkündür.

Hägerstrand’ın zaman-mekan kübü. Kaynak. Url-1

Lefebvre’nin toplumsal olarak üretilen vurgusu ile tanımladığı yaşanan, algılanan ve tasarlanan mekân türleri ele alındığında herkes için kesin ve aynı anlamı taşımayan, mekânın fiziksel konumları, ilişkileri ve canlı cansız varlık ile iletişimi her zamankinden daha fazla çatışma ve mücadele alanlarını barındırır hale gelmişken, dijitalleşen mekân ise yerden uzaklaşmakta ve mekân tanımını neredeyse yeni anlamsallıkları ile var etmektedir. Bu durum yalnızlaşma ile örgütlenme arasında farklı bakış açıları ile de değerlendirilebilir. Yerelden öte küresel bir mesele olarak farklı avantajlar tanımlanabilirken yerel mesafelerin artışı toplumsal başka sıkıntılara referans verir hale gelmiştir.

Kentin fiziksel kamusal mekânları ise kısa süreli kullanımlar ile işlevsellik odaklı ara geçiş mekânlarına dönüşürken, kesişmeler ise kaçınılacak olgular haline dönüşmektedir. Sıkışık kalabalık alanlardan arka ve ara sokaklara kayan yaşam, ev ve çevresine sıkışmaktadır. David Sibley (1994) ev ve yakın yerel, sosyal ve mekânsal düzenin mekân-zaman kavramsallaştırmalarının dışlayıcı özelliğini vurgulamaktadır (yetişkinlerden farklı bir zaman ve mekân kavramlaştırmasına sahip olan çocuklar, göçmenler gibi). Feminist coğrafyacılar perspektifi ile ev’in iç güç dengeleri, kadın üzerinde farklı temsiliyet sıkıntıları yaratarak kadının özgürlüğünü kısıtlayıcı etkenler yaratmakta ve kadın emeğinin görünürlüğünü azaltmaktadır.

COVID-19 salgın sürecinin insanlığı bütüncül etkileyen, sınıfsal ayrım gözetmeyen yayılım vurgusunun tersine özellikle imkânlardaki eşitsizlik bir kesim için asıl dikkat çekici noktayı oluşturmaktadır. Teknik yeterlilikler anlamında oluşacak bu sıkıntının yanı sıra evin fiziksel olanakları, yaşamsal olanaklar üzerinde hala pandeminin gölgesinde büyük etkiler yaratmaya devam ettiğine her an tanık oluyoruz. Yine de açık veya kapalı tüm mekânlarda kuvvetlenen iktidar denetimi ve kontrol mekanizmaları, neredeyse tüm dünyada yan yana var olarak gerçekleştirdiğimiz kolektif üretim ve paylaşımları askıya aldığını beyan ederken, coğrafya disiplinin hangi dönüştürücü yeni ve güçlü tartışmaları bizim karşımıza getireceği merak konusu.


Kaynaklar

Foote, K. E., Azaryahu, M. (2009). Sense of Place, International Encyclopedia of Human Geography. (Cilt 10, s. 96-100). Amsterdam and Oxford: Elsevier Science.

Cresswell T., Holloway, R. (2009). Place, International Encyclopedia of Human Geography(Cilt 8, s. 169-178). Amsterdam and Oxford: Elsevier Science.

Sibley, D. (1995). Geographies of exclusion : society and difference in the West London, Routledge, New York.

MPickles, J. (2011). Uzamların Tarihi - Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi Olarak Kodlanmış Dünya. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Soja, E. (1989). Postmodern Geographies, , London, New York, Verso.


Başak İncekara, MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2012 yılında mezun oldu. Yüksek Lisansını İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümünde tamamladı. MSGSÜ’de doktora çalışmalarına devam ediyor. Öğrencilik yıllarından itibaren kentsel tasarım ve görsel ifade yöntemleri üzerine çalışmalar yürüttü, ulusal ve uluslar arası çalıştaylara katıldı. Akademik çalışmalarını bir dönem Hollanda Wageningen Üniversitesi’nde devam etti. Birçok kentsel tasarım ve peyzaj projesi içerisinde yer aldı. Kentsel tasarım yarışmalarına katıldı. İncekara, 2015-2018 yılları arasında çalışmalarını yürütmüş olan Kent ve Çocuk Şehircilik Girişimi kurucu ortaklarındandır. Edindiği deneyimlerle 2019 yılında Çocuk Mekân Sosyal Girişimini kurdu.