Karantina süresince evlerinde izole olan insanlar, gölgelerle baş başa kalan kentsel açık alanların film platosunu andıran dekor görüntüsü ve büyük sessizliği içindeki tedirginlik… Hiçbir senaryo böyle bir şeye bizi hazırlayamazdı. Diğer taraftan Wuhan’da yaşananları başka bir coğrafyada mesafenin korunaklığına sığınarak gözlemlemek ise vereceğimiz tepkiler açısından bizi her bakımdan yetersizliğimizle karşı karşıya getirdi. Hazırlıksız yakalandığımız bu süreç ve beraberinde getirdiği belirsizlikler, bizlerin ve kentlerin yaşamsal fonksiyonuna ilişkin pek çok konuyu geniş bir ‘spektrum’da tartışmaya açtı.

Tasarım Rehberleri Ekibi olarak, bizler de salgını yakından gözlemledikçe, beraberinde gelen tartışmaları çeşitlenmiş paydaş platformlarına taşımaya ihtiyaç duyduk. Gündelik hayatımızı büyük oranda bloke eden salgın sebebiyle yaşam alanlarımızda yeni çözümlerin arayışından ziyade, global ölçekte nelerin merkeze yerleştirildiğini anlamaya çalışmak için yola çıktığımız bu yayında farklı disiplinlerden uzmanların bakışından gündemi yakalamaya çalıştık.

‘Pandemi normalleşmesi’nde kentsel sistem içerisindeki mekânlarda yeni standartların neler olabileceğini ve bu mekânlardaki davranış biçimlerimizde nelerin ne yönde değişeceğini ya da değişmesi gerektiğini uzmanlarımızın görüşleriyle değerlendirmeye aldığımız “Pandemide Kentsel Sistem: Yaşama, Çalışma ve Sosyalleşme Mekânlarında Yeni Standartlara Doğru” yayınımızda yer alan yazıları, belirlediğimiz 4 ayrı alt başlıkta sınıflandırarak ve birbiriyle ilişkilendirerek okuyucuların ilgisine tematik açılımlarla sunmak istedik:

01 Gerçek Mekân

Bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri ve faaliyetleri düzenleyerek, karakter alanlarını oluşturan fiziksel mekân, yoğun ve olgunlaşmış kullanıma sahipken; pandemiyle birlikte sadece seyircisi konumuna geldiğimiz alanlar haline dönüştü. Evlerin güvenli küçük ortamında farklı odalara misafir olabildik belki ama geride bıraktığımız mekânların gerçekliğiyle de ciddi bir mesafe oluşturduk aramızda. Yerin varlık duygusuyla temsil ettiği kimliği bir yana, ait olma duygusuyla yaşamak da yer ve mekân kavramları ilişkisiyle sentezlenebilmekte. Bu nedenle ilk olarak “gerçek mekân” başlığı; kent, kır, mahalle, kamusal alan/mekân, konut, ofis gibi çeşitli tipolojilerde ve farklı boyutlarıyla etraflıca ele alındı.

Bu alt başlıktaki yazılar kapsamında pandeminin önce, bir hekim gözünden kentsel mekânla ilişkisi değerlendirildi ve aslında bu ilk değerlendirme gerçek mekân üzerindeki diğer tartışmalara kapı aralayacak önemli girdiler sunmuş oldu. Takip eden yazıda gerçek mekânın standartlarını yönlendiren tasarım rehberlerinin pandemi koşullarında yeniden öne çıkan yerel kalkınmadaki rolü incelendi ve böylece pandeminin oluşturduğu/oluşturacağı yeni koşullar için tasarım rehberlerinin hangi açılardan önemli olduğu sorgulandı. Bu konuyla bağlantılı olarak sürdürülebilir mekânların, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri çerçevesinde ve pandeminin ortaya çıkardığı koşullar itibarıyla ele alındığı bir yazıya yer verildi. Sürdürülebilir mekânların önemli bir bileşeni olarak öne çıkan mahalleye ayrıca parantez açan bir diğer yazıda ise pandeminin etkileri karşısında yerelliğin önemi ile bu ölçekteki dayanışma ve planlama pratiklerinin geleceği tartışmaya açıldı. Bunu, mahalle ölçeğindeki yegâne yaşam mekânlarından olan konut birimlerinde karantina döneminde deneyimlenen sorunlar ve eksiklikler çerçevesinde nasıl değişimler yaratılması gerektiği üzerine öneriler geliştiren bir içerik takip etti. Bir başka yazıda ise salgın öncesinde ve sonrasında konut mekânındaki kullanım pratiklerinin dönüştürücü etkilerine yer verildi. Yine karantina sürecinde, konut mekânından bu sefer bir üst ölçeğe geçerek şehir dokusunun ve kamusal alanların kullanıcısı üzerindeki etkisinin değerlendirildiği bir yazıyı, pandemi sonrasındaki süreçte kamusal alan düzenlemeleri konusunda değişim olasılıkları tahminlerinin paylaşıldığı bir değerlendirme izledi. Kamusal alan ve mekân bu alt başlığın önemli bir parçası olarak farklı yönleriyle ele alındı; bir yazıda pandemi öncesinde ve sonrasında çocuklar ile kamusal mekân ilişkisi karşılaştırmalı şekilde irdelenirken, bir diğerinde “yeni normal” süreçte localaşması muhtemel yeni mekânsal kullanımlara ilişkin değerlendirmeler örneklerle paylaşıldı. Yeni kamusallık ve teknoloji bağlamında yaratıcı ve kültürel endüstrilerin konumlarına değinen ve salgın koşullarının peyzaj tasarımında konfor arayışlarını değiştiren niteliğini tartışan yazılar da gerçek mekân temasının sorgulayıcılarındandı. Bu doğrultuda kentsel mekâna olduğu kadar kıra bakışımızın da değişim dinamiklerinin değerlendirilmesi elzemdi, bunu Alpler üzerinden örnekleyen bir yazıya yer verilirken; son olarak ofis mekânlarında esneklik yaratan çözümlerin yine örneklerle incelendiği bir değerlendirmeyle temanın alt açılımları detaylandırılmış oldu.

02 Dijital Yaşam

Gerçek mekânlardan bu kadar uzakken toplumsal ilişkilerimizi canlı tutabilmek ve çalışma ve mesai alanlarımızı teneffüs edebilmek için internet ortamının sunduğu yenilikçi fırsatları değerlendirmeye başladık. Farklı eylemleri destekleyen fiber ağlar, küçültülmüş yaşam alanlarını bir anlamda canlı laboratuvarlara dönüştürdü. Bu nedenle “dijital yaşam” başlığı, içinde bulunduğumuz rasyonalite içinde yenilikler ile beraberinde getirdiği ve getireceği süreçleri tartışmak amacıyla açıldı. Bu kapsamda, ilgili perspektifi yönetmek için, yer ve mekân algısını da içine alan farklı boyutların tasarımla nasıl bütünleştiğini anlamamıza yardımcı olacak değerlendirmeler paylaşıldı.

Bu alt başlıktaki yazılar kapsamında ilk olarak, pandemi sürecinde gerçek zamanlı mekânsal verinin internet tabanlı Coğrafi Bilgi Sistemleri ile nasıl izlendiği, Esri çalışanı bir şehir plancısı tarafından mekâna bağlanmak üzerinden aktarıldı. Takip eden yazıda ise pandeminin en az kendisi kadar tehlikeli olan ‘infodemi’ ve süreçte bilgiye ulaşma aracı olarak kullandığımız sosyal medya platformlarının ne kadar güvenilir olduğu tartışıldı. Bu iki yazı böylece, bilgiye erişimin faydalarını ve zararlarını göstermiş oldu. Bilgi dahil her türlü bileşenin yer aldığı sanal arayüzlerin, mekân ve toplum ilişkisini yeniden nasıl tanımladığını irdeleyen bir diğer yazıda ise bu yeni arayüzler kentsel gelişme stratejileri çerçevesinde değerlendirilirken, gerçek mekân – sanal toplum ilişkisinin küresel ölçekte bir yaşam modeli olarak gerekliliği ortaya kondu. Bu sebeple yeni nesil teknolojinin pandemideki önemi de incelemeye değerdi. Salgın sonrasında teknolojinin hayatımızı kolaylaştırıp kolaylaştırmadığının değerlendirildiği temanın son yazısında, hızlı değişen dünyada ani gelişen zor şartlara uyum sağlamanın ancak teknolojinin ve verinin doğru kullanımıyla mümkün olabileceği ve yapay zekâ veya büyük veri (big data) gibi yeni nesil teknolojilerin, sundukları avantajlarla, halk sağlığı sorunlarına yanıt vermede önemli rol oynayabilecekleri ele alındı.

03 Erişilebilir Her Şey

Toplumun çalışmak zorunda olmayan kesimleri, belki de ilk defa uzun süreli olarak evlerinde kalma ve günlük yaşamdan izole olma hissiyle karşı karşıya geldi ve dolayısıyla bu süreçte kitlesel sosyal kısıtlanmanın nasıl hissettirdiğini deneyimledi. Bir şeyin ulaşılabilir, girilebilir, kullanılabilir ve görülebilir olmasıyla erişilebilirlik; ulaşması kolay olduğu kadar kavranması ve anlamlandırması da kolay olan bir eylemsellik halini karşıladı. Gerçek mekândan eğitime, teknolojiden ulaşıma herkesi eşit haklara sahip kılması beklenen söz konusu eylemsellik, geniş bir içeriği tanımlaması açısından “erişilebilir her şey” başlığıyla tartışmaya açıldı.

Bu alt başlıktaki yazılar kapsamında önce, toplumun erişilebilir mekânsal ölçeklere dair değişen algısı, kentin hücresel erişilebilirliğinde mahalle ölçeğinin önemi üzerinden değerlendirildi. Bu yazı, hücresel nitelikte erişilebilir, herkesi etkin ve yüksek oranda bağlantı kurabilir kıldığı bir yer olarak tanımladığı mahallede, tekrar hücresel bağlantılarımızı ve sosyal yaratıcılığımızı kuvvetlendirecek planlama ve tasarım yaklaşımlarının neler olabileceğini tartışmaya açtı. Takiben eden yazıda, bir kolektif olan Erişilebilir Kent Atölyesi, dijital platforma taşıdığı atölyeler kapsamında gerçekleştirdikleri çalışmaları “post-pandemi için yeniden tasarlamak” başlığıyla sundu ve böylece pandemi sonrası kolektif üretim anlayışının nasıl değişeceğine dair sinyalleri, her yaştan ve sosyal statüden bireyin gündelik yaşam pratikleri üzerine kurgulanan yeni tasarımlara araladığı kapıyla verdi. Erişilebilirliğin bu tema altında tartışmaya açıldığı önemli alanlardan bir diğeri de ulaşımdı; kentsel ulaştırma sistemlerine yönelik alınacak tedbirlerin neler olabileceğini tartışan bir yazıyı, ulaşıma yönelik alternatif yaklaşımlarımızı belirleyen kriterlerin neler olduğunu değerlendiren bir ele alış izledi. Son olarak ise, “erişilebilir her şey”e eğitim de dahil edildi ve iki ayrı aşamada uzaktan eğitim süreci irdelendi. Bir kamusal alan olarak eğitim alanının yeniden düşünüldüğü ilk yazıda, uzaktan eğitimin karşımıza çıkardığı ve çıkaracağı eğitime ilişkin yeni soruların neler olduğuyla birlikte mekân ilişkisi tartışmaya açıldı; ikinci yazıda ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin deneyimi çerçevesinde pandemi şartlarında yükseköğretime dair bir kesit sunuldu.

04 Diyalog

Dilsel formlar ile sözsüz sinyallerin etkileşimli olarak iletişimde kullanılması şeklinde tanımlayabileceğimiz “diyalog” kavramı; katılımcı olmak, etkileşimde kalmak ve paydaşlık kurmak üzerinden tartışılmak üzere ayrı bir başlık olarak kurgulandı. Bu başlık kapsamında, farklı alanlardan uzman görüşlerinin temelinde çok paydaşlı diyalog süreçlerinde yer alan aktörleri teşvik eden ve etkileşimi kolaylaştıran deneyimler ile yeni gerçeklikler ve yenilikçi çözümler, yine mekân arayüzünde ancak bu sefer farklı yöntemlerle değerlendirildi.

Bu son alt başlıktaki yazılar, temanın özniteliği sebebiyle birbirinden farklı alanlara ait çeşitli bir ele alışı yansıttı. Paydaşların rollerinin, katkılarının veya beklentilerinin tespit edilmesinde önemli fırsatlar sunan paydaş analizinin pandemiye özgü yapılan değerlendirmesini, bu sefer “sosyal mesafe” için avantajlar sağlayabilecek algoritma ekseninde sayısal ortamın bize kurallı yaşamayı mı öğreteceği sorusu üzerinden yapılan bir paylaşım takip etti. Bu süreçte öne çıkan sosyal mesafe olgusu, bir başka yazıda ise kolektif kamusal alan etkileşimiyle birlikte incelendi; bu inceleme, pandemiden en çok etkilenen sanat dallarından biri olan tiyatro özelinde Montreal örneğinde yapıldı. Sonra yurtdışından bir başka örneğe, New York’a uzanıldı. Dünyanın kaynaklarının tükenmek üzere olduğu bir dönemde pandeminin yaşam biçimlerimizde, özellikle de tüketim alışkanlıklarımızda ve bu doğrultuda ürettiğimiz çöp miktarlarında kökten bir değişim gerektiği gözlemi, New York Sanitasyon Dairesi’nden Nelson Molina’nın oluşturduğu “Çöpteki Hazine” koleksiyonuyla ortaya kondu. Türkiye’ye döndüğümüzde ise bu defa diyalog, pandemiden sonra sivil toplum hareketini ne bekliyor sorusuna yanıt aradı; sivil toplum ve yerelleşme ilişkisinin nasıl şekilleneceği ve yeniden nasıl üretileceği kucaklaşma mekânları metaforuyla tartışmaya açıldı. Sivil toplumun gözlem ve savunu alanlarından biri olan mevsimlik işçilik de yine bu tema kapsamında mekânsal dinamikleri ve çalışma koşulları ekseninde değerlendirildi. Bu gözlemlere son olarak kamusal mekân-insan ilişkisi de dahil edildi ve gözlemlerin önemli bir belgeleme aracı olarak fotoğraf üretimine nasıl yansıdığı, bir fotoğraf sanatçısının arşiviyle sergilendi.

Burada kısaca tanıtmaya çalıştığımız yayınımız, davetimizi kabul eden yazarlarımızın, tüm derinliğine rağmen çok kısa süre içerisinde hazırlıklarını tamamlamalarıyla gündemi yakalayan bir vakitte e-kitap formatında açık erişime sunuldu. Gündemin katastrofik olduğu kadar bireysel/kolektif üretimlere imkân veren dönüştürücü-iyileştirici yanı, bu yayını bir an önce ilgilisiyle buluşturmayı teşvik ederek karantina sürecinin olumsuz etkilerini bizler için hafifletti. Benzer şekilde okuyucusunu da heyecanlandırmasını arzu ettiğimiz yayınımızı www.tasarimrehberleri.com/yayinlar/e-kitaplar/ bağlantısından indirerek inceleyebilirsiniz.

Çok disiplinli yapısı itibarıyla sadece şehircilik ya da tasarım alanlarında değil, birçok farklı mecrada da fayda yaratmasını umut ettiğimiz bu çalışmamızın devamı için hazırlıklarımıza başladığımızın ve Spektrum serisinin ikinci sayısında çerçeveyi daha da genişleterek, belki de bu zamana kadar hiç yan yana gelmemiş, birbirine temas etmemiş konuları pandeminin çok boyutluluğunda buluşturmayı hedeflediğimizin haberini de bu vesileyle paylaşmak istiyoruz.

Beğeniyle karşılanması dileğiyle…