Kentsel mekânda tasarımın normatif bir zemine oturması konusunda uzun zamandır tartışmalar devam ediyor. Bu tartışmalar arasında en önemli vurgulardan biri katılımcı pratiklerin işlevsel nitelikleri, ama daha da çok topluluk oluşturma kapasitesi.
Katılımcı demokrasi düşüncesi, kolektif kamusal kararlara halkın düzenli katılımını sağlamak ve güçlendirme gerekliliğine dayanmaktadır. Çünkü belirli aralıklarla yapılan seçimlerle işleyen temsili demokrasinin kurumları ve işleyişinde halk katılımı ve denetimi giderek azalmaktadır. Demokratikleşmenin sağlanabilmesi ve demokratik yönetim modelinin çağdaş dünyanın gereklerine göre geliştirilebilmesi için katılımcı mekanizmalara ve uygulamalara gereksinim vardır. Kentin ve yerelin önemi bu noktada belirginleşir. Halkın mümkün olduğunca doğrudan katılımı ancak yerel ölçekte hayata geçirilecek mekanizmalarla mümkündür. Türkiye’de kent konseyleri, Latin Amerika’da yerel yönetimlerin katılımcı bütçe uygulamaları katılımcı mekanizmalara örnek olarak verilebilir. Ancak, son yıllarda mahalle temelli, daha küçük ölçekte katılımcı yöntemler artmaktadır. Mahallelinin ortak kullandığı mekânları taleplerine uygun bir şekilde dönüştürmesi, ulaşım, yol, altyapı, yeşil alan gibi hizmetlerle ilgili taleplerde bulunması katılımcılığın, dolayısıyla demokrasi kültürünün gelişmesinde önemlidir. İnsanların, gündelik yaşamlarını doğrudan ilgilendiren, her gün kullandıkları hizmetler, mekânlarla ilgili kararlarda bilgi ve söz sahibi olmaları aynı zamanda demokrasi açısından bilgilendirici ve eğitici bir süreçtir.
Kentsel mekâna yapılacak müdahalelerde uygulanacak katılımcı yöntemlerde, bizzat o mekânın farklı toplumsal kesimlerden, farklı gereksinim ve taleplere sahip kullanıcılarının ve tasarım uzmanlarının/mimarların bir araya gelmesini sağlamak önemlidir. Böylelikle, uzman ile kullanıcının birbirlerinden öğrendikleri, evrensel tasarım ilkeleri ve teknik olanaklar gözetilirken kullanıcı gereksinimlerine de cevap verilebildiği bir “mekânın yeniden düzenlenmesi” süreci hayata geçirilebilir.
Peki ya kullanıcılar çocuklar ise? Katılım, yalnızca tasarımın oluşturulmasında değil aynı zamanda hem uygulamasında ama daha da önemlisi yaşayabilmesinde çocuklarla “angaje” yapılan mekânsal dönüşümler oldukça etkileyici olabiliyor. Kolektif üretime çocukların parmağının değdiği ve aslında yalnızca katılımcı olmakla kalmayan, bir anlamda da topluluğu/mahalleyi birbirine bağlayan bir tutkal işlevi gören tasarımlar, özellikle son on yıldır Türkiye’de de can buluyor. Özgün bir örneğe Türkiye ve AB arasında Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında yürütülen bir projedeki uygulamada rastlamak mümkün. Polonya merkezli Development Policy Foundation (Kalkınma Politikası Vakfı) tarafından yürütülen, TOÇEV ve Uçan Balon Çocuk ve Gençlik Derneği’nin ortaklığında gerçekleştirilen ‘Gençlik Kentsel Hareket Laboratuvarı: Dezavantajlı Gençlerin Kamusal Alan Karar Verme Programlarına Katılımı Aracılığıyla Sivil Toplum Diyaloğuna Dâhil Edilmesi’ projesi kapsamında, 2019’un Kasım ayında İstanbul Polonezköy’de gerçekleştirilen mekânsal dönüşüm sözünü ettiğim. Proje kapsamında yerel topluluğun, ama daha da önemlisi mekânı kullanan çocukların katılımı ve kolektif bir çalışmasıyla Sait Taşçıoğlu İlkokulu’nun bahçe düzenlemesi ve oyun alanı yapıldı.
Polonya ve Türkiye’den mimar ekibin yürütücülüğünde, Türkiye ve Avrupa’dan mimarlık öğrencilerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir laboratuvar çalışmasıyla Polonezköy Sait Taşçıoğlu İlkokulu’nun bahçe düzenleme ve iyileştirmeleri yapılırken, çocuklar için oturma alanı, oyun modülü ve yükseltilmiş ekim yatakları tasarlandı. Aslında basit bir uygulama gibi gözükse de bu dönüşümü diğerlerinden farklı kılan söz konusu mekânda yaşayan ve o mekânı kullananların ve özellikle çocukların katılarak birlikte tasarladığı ve hatta birlikte uyguladığı bir proje olmasında. Türkiye’de benzer örnekler az da olsa, dünya genelinde gittikçe daha çok sayıda bu tür katılımcı uygulamalara rastlanıyor. Katılımcılık ilkesini uygulamak, mekânın kullanıcılar tarafından sahiplenilmesini sağlamasının yanı sıra gerçek gereksinimi yansıtan bir fırsat yaratıyor.
İşte tam da bu ilkelerle hayata geçirilen çalışma sayesinde ilkokulun bahçesi, çocukların diledikleri araçların oluşturulmasını ve hatta ekolojik ilkeleri bölgede yaşayanlarla birlikte deneyimleyebilecekleri bir bahçeye dönüştürülmesini sağladı. Bu çalışmanın sadece bölgede yaşayanlar değil aynı zamanda hem Türkiye’den hem de Polonya’dan katılan mimarlık öğrencileriyle birlikte yürütülmesi ise yakında mesleğini icra edecek genç profesyoneller için bir laboratuvar niteliğine dönüşmesini mümkün kıldı. Üstelik kültürlerarası etkileşimi de sahiplenerek.
AB ve Türkiye arasında Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında fonlanan “Gençlik Kentsel Hareket Laboratuvarı: Dezavantajlı Gençlerin Kamusal Alan Karar Verme Programlarına Katılımı Aracılığıyla Sivil Toplum Diyaloğuna Dâhil Edilmesi” (Youth Urban Action Lab) Projesi 2019-2020 tarihinde Adana ve İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.